Arşiv

Archive for the ‘Uncategorized’ Category

AB'de Geçen Hafta: 3 Mayıs

Yunanistan, AB ve IMF’ye Dayandı

Borç batağındaki Yunanistan, Avrupa Birliği ve IMF ile 3 yıl için 110 milyar Euro’luk kurtarma paketi üzerine uzlaştı. Anlaşma çerçevesinde Hükümet’in alacağı tedbirler halka zor günler yaşatacak.

Euro Bölgesi ekonomi ve maliye bakanları, Uluslararası Para Fonu’nun da katkısıyla 110 milyar Euro’ya ulaşan Yunanistan’ı kurtarma paketine onay verdi.

Euro ülkelerinin 80 milyar Euro’luk ikili kredilerine ilaveten IMF’nin vereceği 30 milyar Euro’dan oluşan ve en az 3 yılda kullandırılması öngörülen kurtarma paketi, Yunanistan’ın 19 Mayıs’taki borç geri ödemesinden önce kullanıma hazır olacak.

AB Komisyonu’nun ekonomik ve parasal işlerden sorumlu üyesi Olli Rehn, Euro Bölgesi ekonomi ve maliye bakanları toplantısının ardından yaptığı açıklamada, Avrupalı vergi verenlerin parasını Yunanistan’a akıtmadıklarını, faizli borç verdiklerini ve ikili kredilerin faiz oranının diğer Euro Bölgesi ülkelerinin borçlanma faizinden yüksek olduğunu belirtti.

Hristofyas’tan Derviş Eroğlu’na Çağrı

Kıbrıs Rum yönetimi lideri Dimitris Hristofyas, KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’na, önceki Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile müzakerelerde üzerinde anlaştıkları konuları kabul etme çağrısında bulundu.

Rum radyosunun haberine göre, Rum Solcu İşçi Sendikaları Fedrasyonunun (PEO) 1 Mayıs etkinliğine katılan Hristofyas, Eroğlu’nu, Talat ile “anlaştıkları müzakere zeminini ve vardıkları görüş birliklerini onurlandırarak, müzakerelere ortak mantık zemininde gelmeye” çağırdı.

“Eroğlu’nun çağrısına uyması halinde, yıl sonuna kadar Türkiye’yi de tatmin edebileceklerini” söyleyen Hristofyas, “Mesele, Türkiye’nin müzakereleri nasıl yönlendirdiği ve hangi çözüm için ne direktifler verdiğidir” dedi.

Bu arada KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Kıbrıs müzakerelerinin devamıyla ilgili New York’ta BM merkezinde temaslarda bulunan BM Genel Sekreteri Kıbrıs Özel Danışmanı Aleksander Downer’ı yarın kabul edecek.

Kıbrıs’a bugün dönecek Downer, ay sonunda başlaması beklenen yeni tur doğrudan müzakereler ışığında bazı temaslarda bulunacak.

Downer, yarın Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, ardından da Kıbrıs Rum yönetimi lideri Dimitris Hristofyas ile bir araya gelecek.

Belçika Parlamentosu Peçe Yasağını Onayladı

Belçika parlamentosunun alt kanadı, peçeyi yasaklayan tasarıyı onayladı.

Parlamentonun alt kanadında oybirliğiyle geçen tasarı, Senato’dan da geçerse Belçika peçeyi yasaklayan ilk Avrupa ülkesi olacak. Yasak, yüzü kısmen ya da tamamen kapayan peçeleri kapsıyor. Yasağa uymayanlara 15 Euro para ya da hapis cezası öngörülüyor.

Uluslararası Af Örgütü yasağı kınadı. Yasağa destek veren Belçikalılarsa, uygulamanın kadın haklarını desteklediğini, ayrıca militanların peçe arkasına saklanmasının önleneceğini savunuyor.

Fransa’da da halen peçe, çarşaf ya da burka için benzeri bir yasak üzerinde çalışılıyor.

Polonya Açıkladı: “Görüntüler Gerçek”

Polonya Devlet Başkanı Lech Kaczynski, eşi ve beraberindeki heyetin içinde bulunduğu ve 96 kişinin ölümüyle sonuçlanan uçak kazası ile ilgili şok etkisi yaratan videonun gerçek olduğu belirtildi.

Polonya Askeri Savcısı, Rusya’nın Smolensk şehrinde meydana gelen uçak kazasından sadece birkaç dakika sonra cep telefonuyla çekilen, kaza yerinde yürüyen üç silüet, silah ve gülüşme sesleri, uçaktan dışarı atlayan bir adam, pilotun yardım çığlığının yankılandığı görüntülerin gerçek olduğunu açıkladı.

Kazayla ilgili uçuş belgelerinin incelendiği ve 60 kişinin ifadesinin alındığını belirten Askeri Savcı, buna rağmen, kazanın tam olarak ne zaman meydana geldiği konusunda henüz bilgi sahibi olmadıklarını kaydetti.

Görüntüleri çekti öldürüldü

Polonya’da gündeme bomba gibi düşen silah seslerinin yankılandığı görüntüleri cep telefonuyla görüntüleyen kişinin Rus vatandaşı Adriej Mendierej’in, görüntüleri internette yayınladıktan kısa bir süre sonra sırtından bıçaklanmış olarak bulunduğu ve hastanede yaşam destek ünitesinin kapatıldığı öne sürüldü.

Uçakta 5 kara kutu

Öte yandan, düşen uçakta toplam 5 kara kutunun bulunduğu ve kara kutuların tamamının Polonyalı yetkililere teslim edildiği öğrenildi. Düşen uçakta sadece 3 kara kutu bulunmuş ve uzmanlarca analiz edilmişti. Diğer iki kara kutu sırrını koruyor.

KKTC’de Eroğlu Zaferi: Müzakere Dinamikleri Ne Olmalı?

Müzakere sürecini destekleyenler ve bu sürecin gerek kendisine gerekse de gidişatına tepki gösterenler arasındaki yarışa dönüşen KKTC seçimleri, 18 Nisan Pazar günü gerçekleştirilen ilk turda sonuçlandı. 2005 yılında %55.59 oyla cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Mehmet Ali Talat bu seçimlerde aldığı %42.84 oy oranıyla seçimleri kaybeden taraf olurken, cumhurbaşkanlığı için 4. kez adaylığını koyan Derviş Eroğlu ise %50.37’lik oy oranıyla seçimlerden galip çıktı.

Seçmen tercihlerine önemli ölçüde damgasını vuran ve bundan sonrası için asıl merak konusu olan ise çözüm müzakerelerinin ne yönde seyredeceği. Seçimin galibi olan Eroğlu’nun söylemlerinden, geçmişteki parti programından ve cumhurbaşkanlığı seçim bildirgesinden yola çıkılırsa, müzakerelerin devam ettirilmesi konusundaki iradeden herhangi bir sapma olmayacak gibi görünüyor. Eroğlu’nun seçim sonuçlarının kesinleşmesi ardından yaptığı zafer konuşmasında da bu durum net olarak ortaya kondu. Söz konusu konuşmada Eroğlu, Kıbrıs müzakerelerinin süreceğini ve masadan kalkan tarafın kendisi olmayacağını ifade ederken, müzakerelerin Türkiye ile işbirliği içinde devam edeceğini de belirtti. Ancak bu sürecin “farklı bir anlayışla” sürdürüleceği konusunda da Sayın Eroğlu’nun tavrı oldukça net. Konuşmalarında farklılığa vurgu yapan Eroğlu’nun hem müzakereleri yürütme şekli hem de çözüm parametreleri, seçimi kaybeden Mehmet Ali Talat’ın üslubundan ayrılacak gibi duruyor. Öncelikle 2008 yılından bu yana yürütülen müzakerelerin şeffaf olmadığından yakınan Eroğlu, sürecin daha açık ve şeffaf yürütülmesi konusunda çeşitli adımlar öngörüyor. Bunların başında ise Rum tarafında oldukça aktif olan “Ulusal Konsey” benzeri bir yapılanmanın getirilmesi ve hükümetin dahil edileceği bu süreçte “tek adam zihniyetinden sıyrılıp ekip çalışmasına odaklanılması” geliyor.

Eşit iki-toplumlu ve iki-bölgeli bir federasyon yanlısı Talat’ın aksine Eroğlu’nun çözüm parametreleri ise iki eşit/egemen kurucu devletin oluşturacağı bir konfederasyon temeline oturuyor. Federasyona ancak adadaki iki bağımsız ve egemen devletin oluşturacağı konfederal bir yapı noktasından başlanıp evrim yoluyla ulaşılacağını savunan Eroğlu’nun Talat’tan ayrılan tavrının Rum lider Hristofyas’ı daha fazla zorlaması beklenebilir.

Ancak Kıbrıs müzakerelerindeki asıl konu, Talat ve Eroğlu’nun çözüm parametreleri konusunda detaylarda ayrılan tutumları yerine, Rum tarafının lider değişikliğini nasıl kullanacağıdır. Seçim süreci boyunca Rumların Eroğlu’nu çözüm karşıtı gösteren ve hem ulusal hem uluslararası kamuoyunu bu doğrultuda yönlendirmeye ve iknaya çalışan propagandaları, oldukça prim yaptı. Yabancı basında yer alan seçim haberlerinde, Eroğlu’nun aksi söylemlerine rağmen, Talat-Eroğlu arasındaki farkın çözüm konusundaki istek ya da isteksizliği olarak yer alması, bu propagandanın görece başarılı olduğunu gösteriyor. Bundan sonraki süreçte Rum tarafının Eroğlu konusundaki bu algıyı daha da yerleştirmek için elinden geleni yapmasını beklemek yanlış olmayacak. Müzakerelerin tıkandığı noktaları, Rum tarafının çözüm konusundaki uzlaşmaz imajını değiştirmek için önemli bir malzeme olarak kullanma ihtimali oldukça yüksek görünüyor. Dolayısıyla bu noktada dış dinamiklerin önemi ortaya çıkıyor. Hristofyas’ı muhtemel bir çözüm yönünde baskı altında tutan bir uluslararası kamuoyu olmadan müzakerelerin tıkanmadan devam etmesi oldukça zor. Zira süreç zaten görece daha uyumlu görünen Talat-Hristofyas döneminde bile hem söylem hem de eylem tutarsızlıkları nedeniyle yeterince yara almış durumda. Samimiyet dışı suçlamalar bir yana, sorunun temel ayaklarından biri olan garantörlük konusunda iki tarafın birbirine zıt yönde attığı hukuki adımlar, süreci epey yıprattı. Sürecin yeniden gerçek anlamda canlanması, bu aşamada, özellikle müzakere tarafları arasındaki dengesizliğin büyük orandaki sorumlusu konumundaki Avrupa Birliği cephesine bağlı. Halihazırda elinde tüm adayı temsilen AB üyeliği kartı bulunan ve ayrıca kamuoyunu Eroğlu’nun uzlaşmaz imajı konusunda istediği kıvama getirmeyi başaran Rum tarafının, herhangi bir zorlayıcı güç olmadan, çözüm yönünde yapıcı adımlar atması beklenemez.

Tabi bir de işin iç dinamikler kısmı var. Eroğlu’nun masada kalma vaadi, tek başına müzakerelerin seyrini belirleme açısından yeterli değil. Dış dinamiklerin yoğun bir şekilde olması gereken katkısının yanında, bu sürece iç dinamiklerin de eklenmesi gerekiyor. Sosyal, siyasi, ekonomik ve hukuki girişimlerin eş zamanlı olarak uygulandığı çok-yönlü bir politikanın sürdürülmesi gerekliliği, sorunun çözümü için yıllardır eksik kalan ya da ihmal edilen önemli unsurlardan biri. Adadaki sosyo-ekonomik asimetrinin Türk tarafı lehine bozulması için gerekli reformlar, çözümün sadece müzakere masasına kilitlendiği noktada ihmal edilen önemli bir boyutu. Seçim propagandası sırasında, süreci, masanın dışında ele alan yaklaşımlar ya hiç duyulmadı ya da oldukça cılız kaldı. CTP’nin geçmiş seçim programında bahsedilen çözümün iç dinamik yapısına olan inanç ve bu nedenle devletin çeşitli kuruluşlarındaki reform ihtiyacına yapılan vurgu hayata geçemedi. Nisan 2009 genel seçimleri sırasında CTP parti programında yer alan bu birkaç cümle dışında, iç dinamik kavramı hep masanın altında kaldı. Hâlbuki iç dinamikler, sadece müzakere masasında Rum tarafına karşı Türk tarafının elini güçlendirecek bir unsur değil, aynı zamanda müzakerelerin tıkanma ihtimaline karşı ‘B Planları’ oluşturması gereken Kuzey Kıbrıs’ın gelecek projeksiyonları için de önemli bir kavram.

Unutmayalım ki müzakerelerin sadece masada kalma yarışına dönüşerek tıkanması çok anlamlı olmayacak. Bu nedenle bundan sonrası için de yapılması gereken, çözüm perspektifinde en iyi senaryodan kötüye doğru sıralanarak stratejik planlamaların yapılmasıdır. Bu durum, müzakerelere olan inancın samimiyetsiz bir şekilde sürdürülmesi olarak değerlendirilmemelidir. Sadece yıllardır dış dinamiklerin inisiyatifiyle ilerleyen bir süreci, uygulanabilir bir çözüm lehine çevirme gayretidir.

Fatma Yılmaz-Elmas USAK

AB'de Geçen Hafta-26 Nisan

Almanya’da İlk Türk Kökenli Bakan

Almanya’nın Hamburg kentinde doğup büyüyen ve bu ülkedeki ilk Türk kökenli bakan olan Aygül Özkan’ın Aşağı Saksonya Eyaleti Sosyal İşler, Kadın, Aile ve Sağlık Bakanlığı görevine getirilmesi Hamburg’da yaşayan Türkler tarafından çok olumlu karşılandı.

Türk Bakan ‘Dini Semboller Kalksın’ Dedi

Almanya’nın ilk Türk kökenli bakanı Aygül Özkan’ın okullarda dini sembollerin yasaklanmasını önermesi partisinin ve basının tepkisini çekti.

Almanya’nın Aşağı Saksonya Eyaleti’nde Sosyal İşler, Kadın, Aile ve Sağlık Bakanlığı görevine getirilen Türk kökenli Aygül Özkan’ın okullarda dini sembollere karşı olduğunu söylemesi tartışmalara yol açtı.

Özkan, Focus dergisine yaptığı açıklamada, devlet okullarında haç ve başörtüsü gibi dini sembollere karşı olduğunu dile getirmesi kendi partisi içinden de tepkilere neden oldu.

Polonya’da Devlet Başkanlığı Seçimleri 20 Haziran’da

Polonya’da devlet başkanı seçiminin 20 Haziranda yapılacağı açıklandı.

Cumhurbaşkanı Vekili Bronislaw Komorowski’nin sözcüsü Jerzy Smolinski, Devlet Başkanı Vekilinin bu sabah, Katin katliamı anma törenleri için Rusya’ya giderken uçak kazasında hayatını kaybeden Cumhurbaşkanı Lech Kaczynski’nin yerine geçecek kişiyi belirleyecek devlet başkanı seçiminin 20 Haziranda yapılacağına dair tüm belgeleri imzaladığını ifade etti.

İkinci Dünya Savaşı’nda Sovyet gizli servisinin Rusya’nın Smolensk kenti yakınlarındaki Katin Ormanında 20 binden fazla Polonyalıyı öldürmesinin 70. yıl dönümü törenine giden Kaczynski ve beraberindeki üst düzey yetkililerin bulunduğu uçak 10 Nisanda düşmüş, uçaktaki 96 kişiden kurtulan olmamıştı.

Belçika’da Koalisyon Hükümeti Çöktü, Bir Hükümet Krizi Daha

Hükümet krizi, Belçika’da günlük yaşamın sıradan bir parçası haline gelmeye başladı.

Belçika Başbakanı Yves Leterme, son federal seçimlerin yapıldığı 2007’den bu yana üçüncü kez istifa etti. Leterme, bu kez görevde sadece beş ay kalabildi. İstifanın nedeni ise yine kuzeydeki Flamanlarla güneydeki Valonların, Brüksel’in çevresindeki üç bölgenin statüsü konusunda anlaşamaması.

Flaman liberaller (Open VLD), ortaklarına güveninin kalmadığı gerekçesiyle koalisyon hükümetinden çekilince Leterme’in istifa etmekten başka çaresi kalmadı. Leterme, istifasını hemen Belçika Kralı 2. Albert’e sunsa da, ülkenin sosyo-ekonomik dengeleri konusunda ciddi endişeleri olan Kral, bazı değerlendirmelerde bulunmak için kararını hemen açıklamadı. 2. Albert’in istifayı kabul etmesi halinde Belçika’da erken seçime gidilmesi ihtimali oldukça yüksek.

Leterme hükümetinin istifası bir kez daha “Belçika bölünme yolunda” söylemlerini alevlendirirken, 1 Temmuz’da Avrupa Birliği (AB) Dönem Başkanlığı koltuğuna oturacak olan ülkeyi, uluslararası alanda zor durumda bıraktı.

Eroğlu: “Tek Egemenlik ve Tek Kimliğin Kabul Edilmesi Bir Hataydı”

KKTC’de 18 Nisanda yapılan cumhurbaşkanlığı seçimin kazanan ve bugün yemin ederek cumhurbaşkanlığı görevini Mehmet Ali Talat’tan devralacak olan Derviş Eroğlu, Kıbrıs müzakerelerinde bugüne kadar yapılanları yok saymayacaklarını, ancak tek egemenlik, tek vatandaşlık gibi bazı konuları tartışarak açıklığa kavuşturacaklarını söyledi.

Derviş Eroğlu, çözüm yönünde Kıbrıs Rum tarafının uzlamazlığı devam ettiği sürece Birleşmiş Milletler’in (BM), KKTC’nin “tanınmaması” yönündeki kararları gözden geçirmesi gerektiğini, bu konuda beklentisi olduğunu kaydetti.
18 yıllık görevinin sonunda başbakan olarak son demecini Başbakanlık binasında Anadou Ajansı’na (AA) veren Derviş Eroğlu, halkın kendisini her makama getirdiğini belirerek, halkına teşekkür etti.
Kıbrıs müzakerelerine, 2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın bıraktığı 6 başlıktan birini görüşerek başlayacaklarını ifade eden Eroğlu, “Bugüne kadar yapılan müzakereleri yok sayacak değiliz. Elbette bırakıldığı yerden, ama bazı şeyleri tartışarak” dedi.
Eroğlu, bazı konularda “Talat’ın görüşleri ile de değerlendirme yapacaklarını” bildirdi.

AB ve IMF: “Yunanistan’a Yardıma Hazırız”

Yunanistan Başbakanı Papandreu’nun, Atina’ya 60 milyar dolarlık uluslararası yardımı kabul etmesi üzerine, AB ve IMF yardıma hazır olduklarını açıkladı.

Yunanistan bu yıl içinde alacağı 60 milyar dolarlık krediye ek olarak 300 milyar dolarlık borcunu kapatabilmek için gelecek yıllarda da kredi alacak.

Yunanistan Başbakanı Papandreu bir Yunan televizyonuna açıklama yaparak, Avrupa Birliği ve IMF’nin yardım paketinin devreye sokulmasını resmen talep edeceğini söylemişti.

IMF ve Avrupa Komisyonundan yapılan açıklamalarda, Yunanistan’ın isteğine olumlu yaklaşılacağı belirtildi.

İngiltere’nin Seçim Tartışmalarında AB İlk Sırada

Önceki gün yayımlanan bir televizyon seçim tartışmasında, İngiltere’nin üç ana partisinin liderleri ilk kez Avrupa Birliği’ni açık bir şekilde tartıştılar.

AB’ye yakınlığıyla bilinen Liberal Demokratlar Partisi’nin son zamanlarda öne çıkan başbakan adayı Nick Clegg konuşmalarında Avrupa Birliği’nin İngiltere için önemini vurgularken,Muhafazakar Partinin lideri David Cameron ise AB içersinde kalmak istediğini fakat ülkesinin

AB tarafından yönetilmesini istemediğini belirtti.

İngiltere’nin şu anki başbakanı ve İşçi Partisi lideri Gordon Brown ise özellikle ekonomik gerileme döneminde AB’nin ülkesinin ekonomisine olan katkısının altını çizdi.

İlk kez AB’ne oldukça olumlu bakan bir adayının (Nick Clegg) katıldığı İngiltere seçimleri Brüksel tarafından da yakın bir şekilde takip ediliyor.

CRITISM OF TURKISH EDUCATIONAL SYSTEM

CRITISM OF TURKISH EDUCATIONAL SYSTEM

 

“The method to be applied in education and instruction is to make knowledge a practical and useful tool that ensures success of material life rather than an accessory, a tool of administration, or a modern form of pleasure.” said Atatürk, founder of Turkish Republic. If you look at today’s education problems in Turkey, understanding Atatürk’s further perception is not difficult. There could be many changes made in Turkey in politics, economy and many other issues, but the issue that is in real need of change is education and the system. Our schools must be fostered physically and mentally, to overcome problems in the system. And ÖSS (university entrance exam) is one of these basic problems in Turkish Educational System. Inadequate educational requirements and university entrance system which is unfair have important effects on the corruption of Turkish Educational System.

 

Turkish Educational System is not effective in addressing the varied needs and interests of learners. First of all, insufficient teachers limit the quality of education in primary and high schools. Especially in the past, people could be teacher after graduating from high school. Thus, with these types of inadequate teachers how well students could be educated is evident. In my opinion, these teachers should be eliminated from educational system so that better education can be available. Secondly, course schedules have important effects on students’ performance. Most of the schools in our country have unbalanced schedules. For example, when I was at high school, we were attending two hours in maths, two hours in physics and two hours in chemical experiments, respectively. Schedules similar to our schedule at our high school decrease the performance of the students in the lesson. There might be a music lesson or something like that between maths and science courses. Thirdly, the atmosphere of our classrooms is very unhealthy, especially in primary schools. High numbers of students are put in one classroom to give them education. Generally teachers are facing difficulties such as making their voices heard in the classroom. Additionally, different class systems can be examined. For me, “U” sitting plan would be more sufficient for interaction between the teachers and the students. Fourthly, our present educational system can not produce alternative methods to encourage students to conduct a survey. Course books are only used for filling the students’ brains’ full of information most of which are not useful. For example, course books can be published by MEB with a contemporary content. There may be web links about the topic and there can be more maps and diagrams on the books.

 

Another basic problem in our education system is university entrance exam named ÖSS. “Life=180 minutes”. I argue with the ÖSS system because it attempts to encompass all the work of a student throughout 12 years of academic life in a 3-hour exam. To me, the situation we face is absolutely unfair. At the exam day, the student might be sick. Although the student is very successful, he may fail because of his illness. Students perceive that ÖSS is the beginning of a new life or the end of the life. In addition to this, parents’, teachers’ and others’ great expectations from the student may lead him to fail in exam.

 

Because school is not enough to succeed in ÖSS, other education centres named “dershane” are founded all around Turkey. In these foundations students are prepared only for ÖSS. Because the students are considered as race horses, they are made to focus only on ÖSS. Moreover, parents pay lots of money to these courses believing that their children will be more successful by attending these courses. Parents are right; however, for example, my parents have paid to these courses approximately 4.000 YTL in today’s condition. In my opinion to eliminate these problems, the current university entrance system should be completely changed. For example, the effect of grade of high school success in the ÖSS may be increased. With a well-balanced grading system we do not need such a university exam. The other solution is that better system in other countries can be imported. The university entrance system in Germany can be a good example for us. Students are classified into groups right from the beginning of primary school. At high school, students are divided in three sections, namely, gymnasium, realschule, hauptschule. And only the section which is composed of intelligent students is allowed to enter university. The students in that section provided that they can successfully graduate from high school can enter whatever department they want.

 

As we have seen, Turkish education system is drowning in the quicksand of inadequate physical and mental requirements. If these problems can be solved, it is evident that our education system will be better.

Kategoriler:Uncategorized